Denizcilik ve Kabotaj Bayramı Tuzla’da Çelenk Sunumu ile Kutlandı

Tuzla’da denizciler 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı kutlamaları çerçevesinde Tuzla sahilindeki Atatürk büstünde bir araya geldi, denize çelenk bıraktı. Türkiye Denizcilik Federasyonu adına Başkan Yardımcısı Müh. Ahmet Hamza kutlamaya katılarak bir konuşma yaptı.

Türkiye Denizcilik Federasyonu Başkan Yardımcısı Müh. Ahmet Hamza, Gemi Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Salih Bostancı, Ziya Kalkavan Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi Mezunları Derneği (ODEMED) Yönetim Kurulu Başkanı Teoman Mustafa Akyol, Türk Uzak Yol Gemi Kaptanları Derneği Genel Sekreteri Zafer Akbulut ve sektör temsilcileri Tuzla’da bir araya gelerek 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’nı kutladı.

Tuzla sahilde bulunan Atatürk heykelinde bir araya gelen denizciler burada günün anlam ve önemine dair açıklamalarda bulunarak denizlerimizde yük ve yolcu taşımacılığı, gemi işletmeciliği ve liman hizmetlerinin kontrolünü Türk denizcilerine armağan eden Atatürk ve silah arkadaşları ile tüm deniz şehitlerini saygı ile andılar.


Türkiye Denizcilik Federasyonu adına Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’nın önemine ilişkin bir konuşma yapan Başkan Yardımcısı Müh. Ahmet Hamza’nın konuşması aşağıda yer almaktadır.


Çok Değerli Sivil Toplum Kuruluşu Başkanlarım ve Yönetim Kurul Üyeleri,

Değerli Denizciler ve Basın Mensupları,

Sözlerime başlamadan önce başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, ebediyete intikal etmiş tüm denizcilerimizi ve şehitlerimizi saygıyla anıyorum.

1935 yılından itibaren 1 Temmuz günü Kabotaj Bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır. 2007 yılında Denizcilik kelimesi eklenerek bayramın adı değiştirilmiş ve tüm yurtta Kabotaj ve Denizcilik Bayramı olarak kutlanmaktadır. Kabotaj bir ülkenin kendi karasularında ve kendi limanları arasında gemi işletme ve her türlü liman hizmetlerini kendi kontrolünde bulundurma hakkıdır. Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde verilen Kapitülasyonlarla birlikte işgal devletleri, her alanda olduğu gibi denizcilik alanında da denizlerimizin nimetlerini ve zenginliğini kendi çıkarlarına uygun olarak sömürmeye başlamışlardır. Osmanlı Devleti kıyılarında yabancı bayraklı tekneler hizmet görürler ve bu teknelerde yabancılar çalışırlardı. Milli mücadele döneminde tüm limanlarımız işgal edilmiş, tüm tersanelerimize el konulmuştu. Tüm demir yolları ele geçirilmiş ve buna bağlı olarak tüm Deniz ticareti yabancılar tarafından yürütülmekteydi. Ulu önder Atatürkün başlattığı Milli Mücadele ile birlikte, Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı sonrasında 24 Temmuz 1923'te imzalanan LOzan Antlaşması ile kapitülasyonların kaldırılması kararlaştırılmış, Türkiye karasularında taşımacılık yapan İtalyan, Fransız ve İngiliz şirketlerine faaliyetlerini sonlandırması için 3 yıl bir süre verilmiş ve Kabotaj Kanunu'na zemin hazırlanmıştır. Bu 3 yıl içinde Türk Hükümeti önce Seyri-i Sefain İdaresi'ni düzene soktu, arkasından satın alınan Mersin ve Antalya isimli gemilerle Mersin-İstanbul hattına seferler başlattı. 1926 yılında Anafarta ve Bandırma vapurlarını sefere koydu.

20 Nisan 1926 tarihinde kabul edilen, 1 Temmuz 1926'da yürürlüğe giren Kabotaj kanunuyla Denizcilik alanında önemli bir hükümdarlık elde edilmiştir. Üç tarafı denizlerle çevrili ve 8333 km uzunluğunda bir kıyı şeridine sahip olduğumuz dikkate alınırsa bu Türk denizciliğine büyük bir imkân tanıyordu. Bu yasaya göre; akarsularda, göllerde, Marmara denizi ile boğazlarda, bütün kara sularında ve bunlar içinde kalan körfez, liman, koy ve benzeri yerlerde, makine, yelken ve kürekle hareket eden araçları bulundurma; bunlarla mal ve yolcu taşıma hakkı Türk yurttaşlarına verildi. Ayrıca; dalgıçlık, kılavuzluk, kaptanlık, çarkçılık, tayfalık ve benzeri mesleklerin Türk yurttaşlarınca yerine getirilebileceği belirtildi. Yabancı gemilerin yalnız Türk limanlarıyla yabancı ülkelerin limanları arasında insan ve yük taşıyabileceği kabul edildi.

Lozan Antlaşmasının imzalanmasıyla birlikte başlayan çalışmalar;

1930 yılında Türk Gemi Kurtarma Ltd Şti. kurulması, 1933 yılında Denizyolları İşletme İdaresi'nin açılması, 1938 yılında Denizbank'ın hizmete girmesi, limanlar yapılıp Türk gemi filosunun büyütülmesi, kabotaj ve uluslararası sularda deniz taşımacılığının geliştirilmesi ile sürdürüldü. 

1970'lerde Akdeniz küçük tonajlı yük taşıma kapasiteli gemilerden oluşan Türk koster filolarının hakimiyetine girdi.

Ancak bu geçen süre içerisinde denizcilik ve deniz taşımacılığı alanında geldiğimiz noktadan memnun olmak mümkün müdür? Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde sırtımız hala denizlere dönüktür. Ülkemizde kısıtlı yaşlanmış özel sektör kosterciliğinin dışında kabotaj hattında deniz taşımacılığımız giderek yok olmaktadır. Yurtdışından %90 oranında denizyolu ile gelen mallar ülkemiz içinde nerede ise tamamen karayolu ile dağıtılmaktadır. Kalkınma planlarında Denizcilikten artık bahsedilmez olmuştur. Denizcilik idaresi Bakanlık seviyelerinden Genel Müdürlük seviyelerine indirilmiştir.Türkiye, gerek kendi sularında gerekse dünya denizlerindeki her türlü ticaret, menfaat ve navlun kaynaklarının paylaşımında gerçek hakkını hiçbir zaman alamamıştır.Dünyadaki acımasız navlun savaşına ve rekabetine denizcilerimizin ve limanlarımızın tam olarak hazır olduğunu söyleyemeyiz. Bu noktada deniz sektörü için devletimizin himayeci politikalar izlemesinin gerekli olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Osmanlı Devleti her birisi denizlerde birer tarih yazmış olan Çakabey, Piri Reis, Turgut Reis, Barbaros Hayrettin Paşa, Cezayirli Gazi Hasan Paşa gibi nice kahraman leventleriyle doğuya ve batıya açılan tüm denizlerde ticaret yollarını kendi denetimi altında tutmuş ve bunun neticesinde de Akdeniz, Ege ve Karadeniz'de hem askeri hem de ticari sahada hakimiyetini uzun yıllar devam ettirmiştir. Osmanlı'nın hükümranlık sahasında 17. ve 18. yüzyıllarda günde en az 40 gemi inşa etmek ve denizlere salmak padişah buyruğu idi. Yalnızca İstanbul'da bulunan 3 tersane aynı anda 130 gemi inşa edebilecek kapasitedeydi. Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz kıyıları adeta tersane ve gemi inşa kızakları ile örülü idi. Hatta Fırat Nehri gibi seyrü sefer yapılan nehirlerimizde dahi tersanelerimiz vardı. Yalnızca Karadeniz'in Rumeli kıyısında 19, Marmara'da 7 ve İstanbul'da 3 adet tersane ve gemi yapım kızağı mevcut idi. Ege ve Akdeniz kıyılarındaki sayısız tersanelerle deniz ticaret filomuz muhteşem bir güce sahipti. Güneydeki Birecik tersanesi Fırat Nehri ve Basra için gemi inşa ederken, Süveyş tersanesinde inşa edilen gemilerle de Kızıldeniz, Umman ve Hint Okyanusu'nda deniz filosu gezdiriyorduk. Kuzeydeki Rusçuk Tersanesi Tuna Nehri üzerindeki ticaret filosuna gemiler katarken bu bölgede bir kaptanlık kurulmuş ve Tuna Nehri Karadeniz ve Marmara üzerinden dünya denizlerine bağlanmıştı. Denizcilik dünyasında Osmanlı Devleti'nin gücünü gösteren bu örnekler bizim nereden geldiğimizi ve nerede olduğumuzu gözönüne serdiği gibi denizcilik sektöründe nereleri hedeflememiz gerektiğini de bizlere hatırlatması açısından önemlidir.

Atamızın söylediği gibi Denizciliği Türkün Milli ülküsü olarak görmeli ve onu az zamanda başarmalıyız. Unutulmamalıdır ki Denizlere Hakim olan dünyaya hakim olur. Biz Türkiye Denizcilik Federasyonu olarak Denizcilik Endüstrisine katkı yapmaya devam edeceğiz.

Bağımsızlığımızın sembollerinden Kabotaj ve Denizcilik Bayramımız kutlu olsun.

Saygılar sunarım,


Konuşmaların ardından denizcilerin denize çelenk bırakması ile kutlama sona erdi.